THE AGE OF BEAUTY
GÜZELLİK ÇAĞI
Güzellik Çağı, 19. yy sonları, 20. yy başları savaş öncesi
yıllarında, Avrupa’da güzelliğin, kadın güzelliğinin, kadın figürlerinin öne
çıkarıldığı; modernizmin, özgürlükçülüğün, sanatın, deneyselciliğin doruk
yaptığı, saadet devriymiş, bir nevi bizdeki Lale Devri.
Film, askeri birliğinden firar eden pasifist bir askerin,
bir takım olayların sürükleyişiyle yaşlı bir adamla dost olup ve onun
çiftliğine misafir olmasıyla başlıyor. Bir süre kaldıktan sonra, yaşlı adamın
birbirinden afet kızlarının da eve gelişiyle evden ayrılamaz hale geliyor.
Ailenin, Fernando’nun, evde yaşananların anlatıldığı
filminin arkaplanında, Avrupa’nın o dönemi hakkında fikir sahibi oluyoruz.
İspanya’da monarşinin bitmesini, ruhban sınıfının artık çökmesini isteyen,
cumhuriyeti bekleyen bir halk var. Siyasetin, antimilitarizmin yanında
Hristiyanlık, eşcinsellik, anne-oğul, baba-kız ilişkileri ve hatta
gelin-kaynana ilişkisi, yalnızlık, evlilik, aşk, cinsellik konularında da fikir beyan
ederek neredeyse değinmedik konu bırakmıyor ve böylece Oscar kapısını açıyor
Belle Epoque.
Belle Epoque, bana göre en çok, hiçbir konuda ayrım
gözetmeyen bir cinsel özgürlük filmi. Cinselliğe çok özgün bir yaklaşımı var.
Kadın erkek, homoseksüel heteroseksüel, genç yaşlı, bu konuda herkes aynı
şekilde yer buluyor. Babayı biraz üzdüğü belli olan eşcinsel kızına annenin yaklaşımına
bayıldım örneğin.
Baba, kızlarının cinselliği konusuna yemek yemelerinden
bahseder gibi bahsediyor. Öyle ki, opera sanatçısı karısı turneden menajer aşığıya
döndüğünde sevincinden havaya uçuyor, hatta sonrasında adamla sen mi
boynuzlanıyorsun ben mi geyiği bile yapıyorlar.
Ve tabii evlilik kurumunda da ciddiyetle yaklaşılmıyor. Anneleri trene yetişsin diye bir öpücükle evlenmiş sayılabilecek kadar önemsiz onlar için.
İspanyol kadınlarının rahatça açığa vurdukları tutkularını
başta eğlenceli bulduysam da, ilerledikçe bu devamlı uçkur derdindeki
hallerinden sıkılmaya başlıyorum. Alışılmışın aksine öyle aşk aptalı kızlar yok
bu filmde, tersine, erkekler daha çok aşk arıyor, kızlar uçkur derdinde
diyebiliriz. Ben bu kadar uçkur derdinde kızı aynı evde bir arada görmedim
arkadaş (desem yalan olur ehuehue).
Fernando yakışıklı, yemek yapamayan bu tiplere şahane
yemekler yapan, kibar, anlayışlı, yardımsever, ideal erkek tiplemesi. Güven
suistimal etmiyor. Bu halinden ötürü resmen evin
damızlık erkeği muamelesi görüyor. Sırayla eşcinsel olan dahil bütün kızların
elinden geçiyor. Böylece damızlık Fernando, eve iyice yerleşiyor. Ve hepsine
aşık oluyor, evlenmeyi düşünüyor.
Uykusunda bile “Violetta’yı seviyorum, Rocio’yla evlenmek
istiyorum, Clara…” diye sayıklıyor çocukcağız. Evlenmek için bu kadar can atan erkek zaten anca güzellik çağında olur. Bir daha da görülmemiştir böylesi.
Kızlarsa oralı değiller. Evlenelim diye can atan tipik
kızlardan değiller. Yalnızca en küçükleri Luz (Penelope Cruz) bu nimetten
faydalanamıyor ve Fernando’ya aşık oluyor, onu fark etmediği için bozuluyor.
Bir an için Küçük Kadınlar’a benzetecek oldum ama, onlar ne
kadar masumsa bunlar o kadar oyunbazlar. Filmin bir hoşlanmadığım yanı da bu.
Kadınların sadece oyunbaz, düzenbaz, planlar yapan, şehvet düşkünü olarak
gösterildikleri filmlerden yalnızca biri. Böyle grileri içermeyen, kadın ya çok
erdemlidir ya da böyledir şeklinde keskin şekilde ayrılan hiçbir fikirden,
üründen hoşlanmıyorum.
İçlerinden tek ayrılan, Luz. Onlar gibi olmak istemiyor. O
farklı. Onun için duygular önemli.
Söz Penelope’ye gelmişken, onun filmdeki halini gördükten
sonra, evrime tamamen inanır oldum. İki parmak kaşlarıya, örgü saçlarıyla
çirkinleştirilmek istense de bu kadar değişim bence fazla. Sanırım insanlar güzelleşmemeli demek üzereyim. Şaka şaka, lokum gibi Javier'i kapsan da hastanız Penny :(
Son olarak, film ne yazık ki, bir pembe dizinin uzun ve
güzel bir bölümü gibi. Özellikle başlarda, sanki yönetmen “-motor!” demiş ve
onlar ifadeyi hemen takınmaya çalışmışlar gibi aşırı yapay bir havası var.
Yapay mimikler, jestler, yutkunmalar, nefes almalar, gereksiz kaş göz
hareketleri batıyor. Konu ilerledikçe en azından kendimizi hikayenin akışına
bırakabiliyoruz.
Açıkçası En iyi yabancı film Oscar’ını almış olduğu için
incelemeden geçmeyeyim dedim Belle Epoque’u. Önerir miyim? Pembe dizi
severlere, evet.
Nefilm’ce filmin puanı: 6/10.