tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2013 Cuma

DAR AYAKKABIYLA YAŞAMAK


“Onlar bir tek televizyona inandılar. Televizyonu çok izleyen insanlar, bilgili insanlardır. Televizyona inanan insanlar ise aptaldır”.  


Dar ayakkabıyla yaşamak, Dušan Kovačević’in yazdığı, İntiharın Genel Provası ve Buluşma Yeri’yle birlikte oluşturdukları üçlemenin son oyunu. Bu üç oyunun birbirleriyle bağlantısı yok ancak sistemi, insanları ve yaşamdaki değerlerin geldiği noktayı eleştirmeleri ve ölüm unsurunu içermeleri açısından ortak noktalar taşıyorlar.
İstanbul Şehir Tiyatroları’nda bu sezon sahnelenmeye başlandı ve bunu da diğerlerini de olduğu gibi Nurullah Tuncer yönetmiş.
Üçünün bir ortak noktası da Şehir Tiyatroları’nın gediklisi Bennu Yıldırımlar’ın rol alması.


Bir ayakkabı fabrikasında kuruluştan beri çalışan işçiler, patronun hataları sonucu fabrikayı batırmasıyla maaşlarını alamadıklarından, açlık grevine başlamışlardır. İlk perde, işçilerin yaşam şartlarını ve grevde yaşadığı zorlukları gösteriyor bizlere. Bu sırada patronu ve kendince halinden anladığı işçiler arasında sıkışıp kalmış bir menajer, sürekli olarak işçileri ikna çabasındadır. Perdenin sonunda ikna oldukları üzere işçiler, yaşadıkları insanlara ders olsun diye “Benim Numaram Kazanacak” adlı Biri Bizi Gözetliyor türü yarışmaya katılmaya razı olurlar.
İkinci perdenin başlangıcında tiyatro sahnesi televizyon haline, tiyatro izleyicisi de televizyon seyircisi haline geliyor ve “Benim Numaram Kazanacak” programını seyrediyoruz adeta. Bu bölüm reality showlarda görmeye alışkın olduğumuz gibi, yarışmacıların özel hayatları deşildikçe ortaya çıkan skandalları da içerdiğinden, eğlenceliydi. Tam bir reality show gibi güldürürken olayların perde arkasını gösteriyor; dram üzerinden yaratılan komedinin kısa olacağı bilindiği gibi son buluyor ve bizleri etkileyici bir final karşılıyor.
İlk perdeyi az, ikinci perdeyi çok beğendim.

Dar Ayakkabıyla Yaşamak, medyanın insanları nasıl kullandığı ve sömürdüğü gerçeğini işleyen bir kapitalizm eleştirisi. Günümüz dünyasındaki kurgulanmış oyunları, kandırmacaları gösteriyor ve bir insan hayatının ne kadar değer gördüğünü, daha doğrusu görmediğini bize fark ettiriyor.

Dram yönü en ağır basan karakter olduğundan en çok Veseli’den etkilendim. Ayakkabı fabrikasında yapıştırıcının başında çalışan, bu nedenle akciğer hastası olan, sürekli hırlayan, öksüren, tıksıran Veseli’yi canlandıran Nihat Alpteki görünenden daha zor bir oyunculukla baş ediyor olmalı.
Medya patronu ve sunucu Maldiv Bey’i canlandıran Tankut Yıldız da sevimsiz hatta iğrenç sömürücü rolünde, iyi bir oyunculuk sergiliyor.
Bennu Yıldırımlar’ın canlandırdığı karakterler farklı yönlerde de olsalar bana hep benzer kişilermiş gibi geliyor artık.


Sevmediğim ve hatta çok rahatsız olduğum hususlar –ki yalnız değilim- esas olarak ışık ve sesle ilgili. Serinin diğer oyunlarında da olduğu gibi, dekorda sürekli yanıp sönen rengarenk ışıklar gözü yormaktan başka bir işe yaramıyor. Hiçbir gereği de yok. Yine işçilerin kasketlerindeki ışık seyirciyi kasten rahatsız etmek için kullanılsa da, gereksiz. Efektlerde aniden açılan seslerin volümleri de rahatsız edici ölçüde yüksek.
Bir diğer sevmediğim nokta da ilk perdedeki işçi dramının seyirciye kendini iyice kötü hissettirmesi niyetiyle fazla uzatılmış olması.
Şikayetlerim bunlardan ibaret sayın tiyatrosever blog okuru.



Bir de dağ kafalı bonus saçlılar azıcık kafalarını çalıştırsınlar, tiyatroya saçlarını toplayarak gitsinler, ok?

Şehir Tiyatroları’nda iyi bir oyuna rastlamanın çok zor olduğu bu günlerde Dar Ayakkabıyla Yaşamak bir istisna oluşturmuş. Oyun seçmekte kararsızlara yardımcı olacaksa, izlemenin vakit kaybı olmayacağını söyleyebilirim.



NeTiyatro puanı: 7/10

29 Kasım 2012 Perşembe

YAĞMUR DURDUĞUNDA


Merhaba sinemanın yanı sıra hayatında tiyatroya da yer veren blog okurları!
Bir değişiklik yapıp bu kez sizlere bir tiyatro oyunundan bahsetmek istedim.
İyi bir tiyatro izleyicisi olduğumu söyleyebilirim. "Yağmur Durduğunda" iyi bir oyun, bunu da söyleyebilirim.

“Belki de insanın söyleyecek birşeyinin kalmaması, söyleyecek birçok şeyi olduğunu söylemenin bir başka yoludur”.


“Yağmur Durduğunda” Devlet Tiyatroları'nın bu sezon sahnelenmeye başlamış bir oyunu. Hakan Çimenser yönetmiş, oyun yazarı ve senarist Andrew Bovell, 2008 yılında yazmış.

Çok kısaca konusu: 'bir aile içinde yapılmış geri dönülemez bir hatanın kuşaklar boyu süren etkisi' olarak ifade edilebilir.
Kadın-erkek ilişkileri, baba-oğul ilişkileri, birbirlerinin hayatları üzerindeki etkileri ve bunlardan bahsederken aile, aşk, bağlılık, iyilik, kötülük, ölüm, pedofili gibi konularla ilgilenen bir oyun. Bu sırada, farklı zamanlarda, farklı yerlerde, farklı kişilerce anlatılan hikayeleri ve yaşananları izliyoruz. Ve o sırada bir taraftan da dünyanın o dönemdeki durumu hakkında yapılan konuşmalarla siyasal arkaplanı takip ediyoruz.
Oyunda geçen cümleler hafife alınacak cinsten değil. Biri üzerinde durup düşünmek isterken, diğer birini kaçırabilirsiniz.
"Yağmur Durduğunda"nın en iyi şeyi kurgusu.
Oyunun ilk dakikalarında yerine koyamadığımız parçalar zamanla yerine oturuyor, biz de bir yandan çözmeye çalışıyoruz. Sonlara doğru zamanın açığa çıkardığı sebep-sonuç ilişkisiyle taşlar yerine oturuyor ve herşey anlamlanıyor.
Bu nedenle konusundan tam olarak bahsetmek istemiyorum ki, izledikçe anlaşılmasındaki o keyif yok olmasın. 

Kuşaktan kuşağa benzer kaderi yaşayan, o kaderden kurtulamayan yaşamlar da izledik. Bu fikir bana biraz Yüzyıllık Yalnızlık’ı anımsattı.


Şunu da belirtmek zorundayım; oyun sırasında ister istemez hissettiğimiz empati sonrasında resmen ağırlaştık. Yorulduk, canımız sıkıldı. Keyifli bir gün geçirmek istiyorsanız, doğru bir seçim olmadığını söylemeliyim.

Tüm bunlar hissi çok iyi geçirmeyi başaran oyuncular sayesinde. Özellikle Ezgi Yentürk gerçekten çok başarılıydı, hemen bütün alkışlarım onun içindi.


Sevmediğim nokta, kimi oyuncuların fazla teatral tonlamalarıydı. 2012 yılında hala devam eden bu eski tip konuşma şeklinden artık kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum. Çoğu kişi bu yapaylık yüzünden haklı olarak tiyatroya ısınamıyor.

Sahne kullanımı da ilginç ve başarılıydı.


Bu da ara ara çalan, Bob Dylan'dan 'The Man In Me' : http://www.youtube.com/watch?v=Wu22rbncP5s

Dram seviyorsanız, insan hikayelerini seviyorsanız, kaliteli zaman geçirmek istiyorsanız gitmenizi öneririm.
Bakarsınız gökten bir de balık düşüverir!

Daha detaylı bilgi için tık tık.

NeTiyatro puanı: 8/10
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...