MAVİ KADİFE
David Lynch filmlerini çok severim.
Hepimizin çılgın “…… olsa ne olurdu” fikirleri vardır.
Aklımızdan makul bir insanın yapmayacağı, inanılmaz düşünceler geçmiştir.
Okulda törende, ortaya fırlayıp bağırmak, bağıra bağıra küfürler etmek gibi. Uluorta
soyunmak, dans etmek gibi. Bayram ziyaretinde ahiret soruları soran teyzeyi yerinden
kalkıp tokat manyağı yapmak gibi... arttıranın hayal gücüne kalmış :) Tabii burada çok
hafif örneklerden bahsettim (aile blogumuz üst bilinçtedir). Bilinçaltının
dehlizlerinde neyle karşı karşıya olduğunu kişinin kendisinin bilmesi bile ne
yazık ki pek mümkün değildir. İşte David Lynch filmlerinde bunlara yer verir.
Stil olarak onu David Lynch yapan temel özellik, genelde filmlerinin
gerçekten sapıp, mantığa uymayan noktalara girmesi, açıklaması üzerinde
düşünüldükçe mümkün, zamanla giderek anlaşılır hale gelmesi ve hatta tekrar
izlendiğinde yakalanacak detaylarla dolu olması. En derin arzuları tutkuları,
en mahrem sırları yansıtması. Hayatın aslında nasıl olması gerektiği, nasıl
olabileceği, nasıl olmasını istediğimiz gibi konularla ilgilenen filmler
olması.
Blue Velvet, genç bir delikanlının dolaşırken bir kulak
bulması ve tabii ki araştırmadan edememesi (Cem Yılmaz’ın dediği gibi kampın en
alengirli yerlerine girmesi) ve sonrasında başına gelen olayları anlatan
bir film diyelim, ama bu da çok yüzeysel kaldı film için.
Ben bir David Lynch filmi için sahne sahne “şurada adam şunu demek istedi”, “bu bunu yansıtıyordu” olayına girmek istemiyorum çünkü hem konular kısaca bahsedilecek basitlikte değil, hem de sayfamın asıl amacı, etkileyici sahne ve müzikleri sizlerle paylaşmak.
Şunu söylemeliyim ki, Blue Velvet ne yazık ki bir Mulholland Drive, bir Lost Highway tadı veremiyor. Ancak oldukça başarılı müziklere sahip.
Filmimiz, Amerikan rüyasına ait görüntülerle başlıyor. Bobby Vinton'un 60'lı yılların popüler olmuş, filme de adını vermiş güzel şarkısı Blue Velvet eşliğinde başlayan filme ait ilk sahnemiz abartılı ölçüde mutlu ve mükemmel bir Amerikan banliyösü görüntüleriyle başlıyor, tam David Lynch'lik şekilde sona eriyor.
Bu kez de filmdeki anne yansımamız, güzeller güzeli (Dorothy) Isabella Rossellini'den Blue Velvet:
İzleyen birçok kişinin aklında Dorothy eminim "Hit me!" deyişiyle kalmıştır.
Ve kahramanımızın çocukluğunu bize bağıran "In Dreams" (Candy Colored Clown), Roy Orbison tarafından seslendirilmiş. Dean Stockwell'in canlandırdığı karaktere de (Ben) ayrıca bayıldım.
Ama bana göre filmin en harika tipi Frank. Küfür bir insanın ağzına daha önce hiç bu kadar yakışmamış olabilir. Söylediği bazı şeyleri inanılmaz yaratıcı buldum ve karakter yapı olarak komik olmaktan uzak olsa da abartılmış halinden ötürü eğlenceliydi.
Defalarca kez söyledikleri gibi, "It's a strange world, isn't it"?