Bu kez sizlere çok moda olmuş bir kiliseden bahsedeceğim.
Vefa’daki Meryem Ana Kilisesi/Ayazması, nam-ı diğer Ayın
Biri Kilisesi’ne gittim, gördüm; ettiğim dua benim olsun, size gözlemlerimi anlatmak
istiyorum.
Öncelikle herkesin her türlü inancına saygı duyulması
zorunluluğunu hatırlatmak isterim.
Yargıda bulunmak, yadırgamak, kimsenin haddine düşmez.
Yargıda bulunmak, yadırgamak, kimsenin haddine düşmez.
Mühim olan iç huzuru.
Dua etmek için tabii ki illa bir yerlere gitmek zorunda
değiliz. Fakat bazı mekanlarda enerjinin daha yoğun aktarıldığına ben de inanıyorum.
Benzer şekilde camilere, türbelere de sık sık girer dua
ederim. Böyle de bir tipim. Artık iyice tanıştığımıza göre, devam edebiliriz.
Ayın Biri’nin şanı bayağı yürümüş durumda. Kiliseden çıktığı
gibi derdine çare bulan insanların öyküleri de çok fazla.
Ben de birçok kişi gibi bu kiliseyi 2004 yılında Ayşe
Arman’dan duydum (Ayşe Arman sevgimden, hayranlığımdan başka bir yazıda bahsederim). Hatta Ayşe
Arman o yazısında Alya’yı dileyişinden ve hemen ardından gelen hamileliğinden bahsetmişti.
O zamanlardan beri merak ederdim bu kiliseyi. İlk gidişim geçtiğimiz yıl bahar
aylarına kısmetmiş. Aynı gün o da orada olmasına rağmen Ayşe Arman’la
karşılaşamadım, tüh ve neyse.
Öncelikle burası küçük bir kilise. Aslında belki de şapel
demek daha doğru olurdu. Şapel nerede biter, kilise, katedral nerede başlar
uzmanı değilim; bilemiyorum. Ancak hiç bilmeyen birilerinin hemen gözüne
çarpacak büyüklükte bir yer değil.
Adresi çok basitçe: Unkapanı’nda, İMÇ’nin 2. bloğunun hemen
arkasında kalıyor. Bilmeyenler için, bulamama sorunu yaşamanın imkansız
olduğunu belirteyim çünkü ayın ilk günü neden oralarda gezdiğimiz alnımızda
yazıyormuşçasına belli; etrafa bakındığımız an daha biz ağzımızı açmadan çevredeki esnaftan biri, bir amca hemen
“yüz metre ilerleyin, kilise karşınızda” tarzında söyleyiveriyor.
Bana göre ilginç bir ibadet şekli var kilisenin. Herkesin
art arda yaptığı ritüeller şeklinde.
Temeli ayın birinde gidip, dileğimizi temsil eden
anahtarları çevirerek dilek dilemek. Bir de aynı ay içerisinde bir salı bir de
perşembe gelin deniyor. Bunun sonradan çıkarılmış bir adet olduğu
söylendiğinden, ben sonrasında da gitme fırsatı yaratmadım. Dileğimiz gerçek
olduğundaysa anahtarları getirip geri veriyormuşuz.
Kapının önünde “aşk için”, “şans için” vs. yazan kutularda
satılan zamazingolara itibar etmeyin deniyor. Para ödeyeceksem, kiliseye
ödemeyi ben de tercih ederim.
İçeri girdiğimizde, sağ tarafta anahtarların satıldığı vezne
gibi bir bölüm var. Dilek dilemek üzere mum dikmek istersek de buradan
alınıyor. Anahtar ve mumların tanesi 1’er tl. Büyük mumlar sanırım 2 tl’den
satılıyor, onlar daha imkansız dilekler için, daha büyük enerji oluşturması
için olsa gerek :) Dilek sayımıza göre istediğimiz kadar anahtar alınabiliyor;
ki yirmi tane alanlar varmış. Abartıp dilek başına düşen enerjiyi azaltmanın
lüzumu yok diye düşünüyorum :) Ardından her kilisede olduğu gibi mum dikiyoruz.
Şimdi sırada aşağı inip kilisenin asıl olayı var: anahtar çevirme.
Aşağısı daha küçük, ortalama bir oda kadar. Duvarlarda pencere gibi açılabilen, kilitli çerçeveler var. Kilitlerin üzerine anahtarlarımızı koyup açarmış gibi yaparak dileklerimizi diliyoruz; nasıl dilersiniz, çevirir misiniz, dua mı edersiniz artık nasıl yapacağınız size kalmış. Bu şekilde birkaç çerçeve var. Bu çerçevelerin yanıdan kalabalıktan ötürü sıra halinde yavaşça ilerliyoruz.
Aşağısı daha küçük, ortalama bir oda kadar. Duvarlarda pencere gibi açılabilen, kilitli çerçeveler var. Kilitlerin üzerine anahtarlarımızı koyup açarmış gibi yaparak dileklerimizi diliyoruz; nasıl dilersiniz, çevirir misiniz, dua mı edersiniz artık nasıl yapacağınız size kalmış. Bu şekilde birkaç çerçeve var. Bu çerçevelerin yanıdan kalabalıktan ötürü sıra halinde yavaşça ilerliyoruz.
Sonrasında bir duvarda bir çeşmeden “kutsal su” akıyor.
Hemen yanda yine 1 tl’ye boş şişe satan biri duruyor, sudan yanımıza alabilmemiz
için. Çeşmenin karşısında ise dua ettiğimiz, tüm kiliselerdeki gibi bir bölüm
var.
Yukarıda ise iki rahibin önünde uzun bir kuyruk oluşuyor.
Sıra bize geldiğinde peder adımızı soruyor. Yanlış hatırlamıyorsam elini
başımızın üzerine koyuyor- Ve içinde adımızın geçtiği bir dua okuyor (İbranice
olsa gerek). Bitirdiğinde “Allah kabul etsin” diyor. Yanlarında yine bir bağış
kutusu bulunuyor, isteyen bağış yapabiliyor.
Duvar diplerinde birkaç sandalye ve üzerlerinde yine
aynı şekilde kilitli çerçeveler var. Bunların içlerineyse dileklerini yazıp atanlar
var, yukarıdaki resimdeki gibi.
Yapılanları bu şekilde özetleyebilirim.
Herkes sıradaki hamlenin ne olduğunu anlamak için birbirine
bakıyor. Filmdeki “önce para atılacak,
sonra bir tur koşulacak” durumu var yani.
Ayın birinde, öğle vakitlerinde kilise oldukça kalabalık.
Adım adım, sıra halinde ilerleyerek yapabiliyoruz her şeyi.
Kilisedeki kadro genelde şık, bakımlı görünümlü hatunlar. Erkekler kadınlara göre daha az. Ünlü insanlara da
rastladım ama neyse isim vermeyelim.
Ve ziyaretçilerin geneli müslüman, mesela mum dikenler genelde
ellerini açıp bildiğimiz dualardan ediyorlar. Yine İsa ve Meryem Ana heykelleri
karşısında da ellerini açarak dua ediyorlar genelde. Tabii Hristiyan olanlar da
var.
Dilekleri gerçek olan kimileri şeker dağıtıyor. Her şey
gayet alıştığımız şekilde, bir yabancılık durumu yok. Tam bir Türkiye kilisesi
:)
Hepimiz aynı yolun yolcusu olduğumuzdan ve belli ki
hepimizin bir çözüme ihtiyacı olduğundan, herkes sanki birbirine karşı daha
hoşgörülü, daha samimi.
Ve ne yalan söyleyeyim, eğlenceli bir ibadet yeri. Bana
geçen enerji bu. Dramatik bir durum yok.
Gitmek önerilir mi, doğru olur mu, bilmiyorum.
Haberiniz olsun.
Dilerim sizin tüm dilekleriniz gerçek olsun.
1 yorum:
1 Ocak 2016'da gittim. Karlı olduğu için çok kalabalık değildi. Rahatça gezdim ve çok memnun kaldım.
Yorum Gönder