ZİNCİRSİZ
"Baylar, merakımı cezbetmiştiniz zaten.. Şimdi ise dikkatimi çektiniz".Uyarı: bu yazı dibine kadar bir Quentin Tarantino’ya saygı, sevgi, ve hatta tapınma yazısıdır.
Tarantino filmleri genelde ayrı kollarda ilerleyip, bütünleşerek sonuca ulaşır. Zincirsiz’in ise kısa geri dönüşler dışında düz, tek koldan ilerleyen bir anlatımı var.
İç savaş öncesi, Amerika’da siyahilerin köle, hatta köpek
muamelesi gördükleri yıllarda geçen filmde, kelle avcısı bir Alman (Christoph
Waltz), köle Django’yu (Jamie Foxx) ona yardımcı olması için satın alarak özgür
bırakır. Sonrasında aralarında gelişen dostluk ve işbirliğiyle Django’nun kayıp
köle eşi Broomhilda’yı (Kerry Washington) bulmaya karar verirler. Broomhilda
ise Calvin’in (Leonardo DiCaprio) çiftliği Candieland’dedir...
Her cümlesine dikkat kesildim, her karesini izlemeye
doyamadım. Çok mutlu bir 165 dakika geçirdim. Bittiğinde uzun ve güzel bir
roman okumuş gibiydim.
Yarı İtalya, çeyrek İrlanda kökenli Tarantino sonunda yapmak
istediğini yapmış. Bol ketçaplı bir spagetti western, ama bildiğin Tarantino
filmi. Klasik bir western bekleyen varsa açıp Affedilmeyen'i tekrar izleyebilirler.
Django rolü için düşünülenlerden biri de Will Smith’miş; ben
de onu görmeyi daha çok isterdim. Jamie Foxx’un yüz ifadesi bence fazla haşin.
Christoph Waltz, Inglorius Basterds’taki soykırımcı adamdan
çok farklı olarak, insancıl, ırkçılık ve kölelik karşıtı, mert bir adam olarak
karşımıza çıkmış. Bu nedenle izleyiciyi de yanına çekiyor ve sevdiriyor ancak,
oyunculuk anlamında Inglorious Basterds’taki performansından çok farklı bulmadım, ki evet çok iyi bir oyuncu ve filmin en güzel sosu. Ve fakat aynı
hareketler, aynı mimikler, jestlerle karşılaştım.
Tarantino’nun yazdığı ilk senaryoda Leonardo DiCaprio’nun
canlandırdığı adam daha yaşlı düşünülmüş. Leonardo oynamak istediğini kendisi
söylemiş Tarantino’ya. Sonrasında karakterde o yönde değişiklikler olmuş.
Böylece Leonardo (uzun süredir) ilk kez oynadığı filmde en çok ücreti alan kişi
olmamış. Ne yazık ki rolünde kendisinden beklediğimiz vuruculuğu gösteremiyor.
Sanki yeterince çalışmamış, sanki olmamış. Yarım yamalak bir psikopat. Vasatlık
yakışmıyor ona. Yine de hastasıyız! Önceki harika oyunculuklarından ötürü -son
filmlerinde hayal kırıklığı yaratsa da- kredisi fazla adamın.
Yalnız böyle devam edersen -şansın varsa- elinde bir Akademi Onur Ödülü'yle
kalacaksın, ‘en iyi erkek’i anca rüyanda göreceksin Leo’cum.
Uşak rolüne gelmişken, siyahların özgürlüğüne beyazlardan çok
karşı çıkan siyahilerden bahsetmek isterim. İnsanlar tam olarak böyledir. Sahip
olamadıklarına senin sahip olmandan nefret ettiklerini pek gizleyemezler. Bu
anlamda Django’nun ata binebilmesine, herkes gibi bir evde ağırlanabilmesine en
az beyazlar kadar karşı çıkan siyahilerden, bunu açıkça ifade eden siyahi uşak
fikrinden etkilendim.
Tarantino yine filmin sonlarında küçük bir rolle yer almış (Yılmaz Erdoğan değil ki Django'yu oynasın).
Kendisine bayıldığım için, gördüğüm andan itibaren gülerek izledim. “Kendini de
patlattı sonunda ya hahhahaha” deyivermişim.
Zincirsiz de Quentin Tarantino’nun çok sevgili
filmografisinin iyi bir filmi. En iyi filmi denemez. Ama tabii ki bu kez de beğenmedim
kabul etmiyorum.
Bir röportajında Tarantino’nun “bu film şu anki zirvem”
dediğini okudum. Senaryo yazımı ve yaratıcılıkta aşmış ve kendini seneler önce
ispatlamış olduğundan, zirvesini prodüksiyonu giderek büyüterek yükseltme
yolunda anlaşılan.
Bunun yanında daha çok alt metin, daha vicdandan vurucu
sahneler, cümleler katmış yoluna.
Zincirsiz, iyi bir ırkçılık eleştirisi.
The Help gibi “bakın beyazlarla siyahlar arasındaki farklar
bunlar bunlardı zamanında” demiyor. Farklar hikayenin içinde eritilerek
gösteriliyor.
Amerikalıların kendilerini eleştirebilmekte geldikleri
noktaya hayranım.
Özür dilemek böyle olur. Kuru lafla değil. Çekinmeden kabul
ederek. Yine de herkese layık görülmeyebilecek, halen başkası yaptığında hoş
karşılanmayabilecek “Tarantino dozu” diye birşey var filmde.
Dönemin Amerika’sıyla Avrupa’sının kıyası var bir tarafta. Soysuzlar Çetesi’nin tersine bu defa Amerikalıların ırkçılığı ve zulmü karşısında Avrupalıların hümanistliği vurgulanmış.
Dönemin Amerika’sıyla Avrupa’sının kıyası var bir tarafta. Soysuzlar Çetesi’nin tersine bu defa Amerikalıların ırkçılığı ve zulmü karşısında Avrupalıların hümanistliği vurgulanmış.
Zincirsiz, ciddi bir konuyu ciddiyete boğmadan ele alabilen,
önemini vurgulayabilen, bunu ucuza kaçmadan, güldürerek yapabilen bir film.
Mesaj kaygısı içermeden bir sürü mesaj verebilen bir film,
ki bayılırım!
En ufak bir zorlama kahramanlık, zorla karakter sevdirişi,
acındırışı vs. yok. Şakşak yok. Hayat gibi. Klişeler umurunda değil. Cool!
En basitinden, kölelere ‘gidin özgür kalın’ demek yok. İpi
çözüp ne yaparsanız yapın dercesine gitmek var.
Bu sırada alttan dayanmış, seni yönlendiren klasik müzikler
yok. Zorlama duygu dayatması yok.
Kanlar, organlar yine havada uçuşuyor. Tiksinmek bir yana
öyle bir abartı söz konusu ki kendinizi gülerken yakalayabiliyorsunuz. Sonra inanmıyorum
ben neye gülüyorum, düşüncesi aklınızdan geçiveriyor. Sonra geçiyor.
Bu nedenle Tarantino’nun şiddeti özendirdiği düşüncesine
tamamen katılıyorum. Çünkü şiddet gerçekte olduğu gibi korkunçluğuyla,
iğrençliğiyle, vahşetiyle yansıtılmıyor.
Esasen bu yine tam da sevdiğim yönü olarak, Tarantino’nun bir
olayın sadece resmini çekiyor oluşuyla ilgili. Asla vaaz yok, nutuk yok. Parmak
sallayarak ders vermek yok. Sen istersen birşeyler alırsın. İstemiyorsan patlamış
mısırını ye ve devam et bebeğim.
Ku Klux Klan sahnesi tam anlamıyla yardırdı.
Ku Klux Klan sahnesi tam anlamıyla yardırdı.
Açılışta Django'yla tanışırken çalıp bizleri hemen filme adapte eden, Luis Bacalov'un bestelediği, İngilizce versiyonunu Rocky Roberts'ın seslendirdiği "Django"; 1966 yapımı Django için yapılmış.
Anthony Hamilton & Elayna Boynton’dan "Freedom":
Lohn Legend'dan "Who Did That To You":
Tarantino yaşlandıkça yönetmenlerin verimliliğinin azaldığını düşündüğünü, bu nedenle kariyerini on filmle noktalayacağını söylemişti. Bu durumda iki film kaldı :( Lütfen Kill Bill 3’ü çekmesin, yalvarırım. Yapımcı mı zorluyor, bu zirvede ve tadında bitmiş, ikisi bir bütün oluşturan filmi bozma çabası nedendir anlamadım. Nasıl yapılırsa yapılsın oluru yok bana göre.
Bense goodbye değil, auf wiedersehen diyorum.
Elveda değil, görüşene dek.
NeFilm Puanı: 8.5/10
NeFilm Puanı: 8.5/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder