27 Aralık 2012 Perşembe

The Hobbit: An Unexpected Journey (2012)

HOBBİT: BEKLENMEDİK YOLCULUK


11 yıl sonra yeniden Orta Dünya’ya hoşgeldim!

Fanatik düzeyde bir yüzük kardeşi değilim ama The Lord Of The Rings serisini defalarca kez izledim, severim.
Bana göre “Bir film ne kadar mükemmel olabilir” sorusunun cevabı, “Yüzüklerin Efendisi kadar”dır. Nokta.                   

                          


Bu nedenledir ki Hobbit, haberdar olduğumuzdan beri merakla beklediğimiz bir seriydi, sonunda ilk filmiyle karşımızda.

Kısaca konusu:
Frodo Bilbo'nun 111. doğum günü partisine gelen Gandalf’ı karşılamaya gittiği sıralarda, Bilbo’nun anılara dalmasıyla 60 yıl önceye gidiyoruz.Yüzüğün Frodo’ya geçmeden önceki zamanlarına, Bilbo’nun gençliğine.
Korkunç ejderha Smaug’un doğuda bir cüce diyarını alt üst edip yıkışından yıllar sonra 13 cüce, eski kralın oğlu efsanevi savaşçı Thorin Oakensheild'in liderliğinde vatanlarını geri almak için yola çıkarlar. Onlara yarımcı olacak büyücü Gandalf, ekibe katılması için hobbit olarak Bilbo Baggins’i seçer. Evine, yurduna, rahatına düşkün Bilbo -eli mahkum- cücelere yardım etmeye razı olur ve yolculuk başlar.  


İzleyeli birkaç gün oldu, etkisinden çıktım, bana kalanları aktarmak istiyorum.
Hobbit, yine çok iyi bir film, klişe deyimle- görsel şölen. Peter Jackson en iyi yaptığı işi yine en iyi şekilde yapmış. Bunun yanısıra mükemmel bir sanat tasarımı, kostümler, müzikler, efektler...
Ancak bana göre Hobbit’te yüzük hikayesindeki o hava yok. Duygu yok.
Yüzük hikayesi kadar sevilesi bir hikaye olmadığını düşünenlerdenim. Sanki çok umurumdaydı o cüce herifin ejderhayı gebertmesi. Zamanla alışır severiz diye umuyorum.
İşin sinir tarafı karşımızda bir ejderha var; nerede Sauron. Dediklerine göre ilerleyen bölümlerde, o sıralarda gerçekleşmiş başka önemli olaylara da yer verilecekmiş Smaug dışında.
Ve bariz şekilde eski asalet yok. Nerede Aragorn, Arwen, nerede Legolas.. Pippin'le Merry'i bile aratıyor cüceler (Legolas'ı serinin üçüncü ve son filmi The Hobbit: There and Back Again'de görecekmişiz. Diğerleri için üzgünüm). 
Aragorn’daki asalet, adalet, sadakat, karizma, liderlik bu filmdeki herifte (Thorin) yok. Verdiği bazı tepkiler son derece denyoydu. Açıkçası sonunda orklar gebertsin gitsin istedim.
Filmin starı, Galadriel (Cate Blanchett). Böyle bir güzellik olamaz. İnanılmaz hayranım kendisine. Gandalf’la da çok yakıştırdım ikisini :)


Ayrık Vadi’ye yeniden gelmek, eve dönmek gibiydi. Saruman’lı, Galadriel’li, Elrond’lu sahne filmin en güzel yerlerindendi. 


En güzel yerlerden bir diğeri de Bilbo’nun Gollum’la karşılaştığı, yüzüğü aldığı bölümdü. Kılıcını ona doğrultup, acıması, yapamaması falan güzel hareketlerdendi.


Sıkıcı yanı, aynı şeylerin tekrar tekrar olmasıydı. Orklardan kurtuluyorlar, biraz sonra troller, goblinler, örümcekler, kurtlar, şunlar bunlar derken yine orklar... o yaratık gidiyor, bu yaratık geliyor şeklinde art arda sahneler vardı; aynı heyecan kaç kez tekrar yaşanabilir? Kimse de ölmüyor gidiyor, hep son anda herkes kurtuluyor. 

    
Bu aralar en pişman oluğum şeylerden biri tüm bu kitapları -Silmarillion, Hurin'in Çocukları, Hobbit, Yüzüklerin Efendisi- okumamış olmak (itiraf ediyorum, dayanamamıştım). Tolkien’in yarattığı Orta Dünya evrenine tam olarak vakıf olamamak, Peter Jackson ‘ın yansıttığıyla yetinmek zorunda olmak. Kitabıyla olan farklılıkları öğrendikçe üzülüyorum :'(


LOTR aradan geçen yıllarda efsaneleşti. Hobbit’in hangi yeri alacağını zaman gösterecek.
Yüzüklerin Efendisi Kurtlar Vadisi olsa Hobbit Kurtlar Vadisi Pusu olurdu benim için.
“Beğenmedim” denmesineyse sanırım gıcık oluyorum. Beğenmedim kabul etmiyorum. LOTR kadar sevmedim dense neyse; beğenmemiş. Go home and watch Recep İvedik!
Temposu da Yüzük Kardeşliği’ninkinden daha ağır değil, ancak uzatılmış olduğu her halinden belli.

Filmin soundtrackinde LOTR'de olduğu gibi yine Howard Shore imzası var, yine müthiş. Shire'da cücelerin söylediği Misty Mountains şimdiden küçük çapta bir efsane olmuş bile: 


Son olarak, ben dublajdan nefret etmeme rağmen mecburen dublajlı izledim. Arda Aydın’ı zaten çok seviyorum, Bilbo’da da sevdim. Komik bir detay, Gandalf’ı Harry Potter’da Dumbledore’u seslendiren Kaya Akarsu’nun seslendirmiş olmasıydı. Zaten biri diğerinden bariz araklanmış; ikisi birbirine girdi ve içinde esprili tonlar da bulunan o sesi Gandalf’a yakıştıramadım. Bir İstemi Betil değil, rahmetle analım.

Serinin diğer filmlerini merakla bekliyorum! Bir yıl sonra serinin ikinci filmi The Hobbit: The Desolation Of Smaug’ta görüşmek üzere, şimdilik benden bu kadar.
İyi olan kazansın!

NeFilm puanı: 8.5/10

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...