Çocuk filmi desen değil, yetişkin filmi desen değil.
Moonrise Kingdom’ı izlemek hoş, duru bir hikaye okumak gibi.
Eskilerden birşeyler hatırlamak gibi.
Bir Wes Anderson hikayesi.
Çok kısaca konusu: izci kampında sevilmeyen bir oğlan ve ailesiye
iletişim kuramayan sorunlu bir kız -yaşlar 12- beraber evden kaçarlar. Tabii
izciler, aile, polis, aramaya koyulurlar. Bulabilecekler mi, aralarına
girebilecekler mi, ne olacak, bitecek onu izliyoruz ama çok güzel bir ilk aşk öyküsü ve yeni bir dünya izliyoruz.
Oyunculara gelince.. Yan rollerde Bruce Willis, Edward
Norton, Frances McDormand, Bill Murray ve Tilda Swinton karşımıza çıkıyorlar.
Ancak filmin esas kahramanları iki yeniyetme: Kara Hayward ve Jared Gilman
(98’liler!!).
Bu çocuklara ba-yıl-dım. İkisinin de ilk filmleriymiş. Cidden
bravo. Şahaneler. Bir de bizim filmlerdeki çocuk ve genç oyunculara bak :( Örnek
bile vermek istemiyorum.
Tek garabet, kız oğlandan biraz büyük duruyor (gerçekte bir
ay büyükmüş). Buna anlam veremedim. Kızlar genelde daha erken olgunlaştıkları
için böyle seçilmiş olabilirler.
Kızın yüzündeki o ifade, bakışlarındaki anlam derinliği..
Bakışlarıyla konuşuyor adeta. İleride çok görebiliriz kendisini.
Çocuğun bakışlarından zeka fışkırıyor. Bilmiş seni. Kara
kaşını kara gözünü yerim yer!
Kızın (Suzy) yaşıtlarına göre çok olgun tavırları, ailesiyle
yaşadığı iletişim sorunu, onu iyi tanımayanların -hemen herkesin- ondan
beklemeyeceği davranışları, ve ondan umulmadık beklentileri.. Yerinde mantığı,
baskın çıkmasına izin verdiği duyguları, inandığı birşey için kendini böyle
adayışı.. Kesin akrep burcu bu kız!
Bana kendimi, birilerini, birşeyleri hatırlattı. ‘Ben de
olsam o çocuğa aşık olurdum, ben de olsam bütün bunları yapardım’a kadar
vardırdım düşünceleri.. Böyle bir özdeşleşmişim bir ara.
Çocuksa (Sam) ailesini yitirmiş, çeşitli sorunları olan biri
olduğundan herkes ona karşı önyargılı. İnsanları başlarından geçenler üzerinden değerlendirişlerimizdeki haksızlığı yine
anlıyorum.
İçlerinde bambaşka bir dünya var sanki.
Başka biriyle bambaşka bir hikaye yazmanın, başka bir dünya
kurmanın güzelliği.
Başka hayatlar mümkün.
Filmde bir bakıma çocuklar yetişkin gibi, yetişkinler çocuk
gibi. Çünkü aklın kuralları, sınırları yok. Bir çocuğun tecrübe dışında bir
yetişkinden ne eksiği var ki?
Zaten çocuklar çocuk olmaktan nefret eder, bir an önce
büyümek isterler; yetişkinlerse çocukluklarına dönebilmek.
Bir filmin sonunda tüm taşlar yerine oturuyorsa bana göre o
çocuk filmidir, havada kalan birşeyler gerçek hayata özgüdür; yetişkinlerin
hayatına. Sonundan tabii ki bahsetmiyorum.
Buna benzer olarak 'yetişkin olunduğu halde çok sevilen gençlik filmleri' kategorisinde bir de My Girl vardı, anımsayana.
Son olarak, Moonrise Kingdom, sinematografisi, sanat
tasarımı iyi bir film. Oscar’da karşılığını bulma ihtimali yüksek.
Sapsarı rengi bana göre biraz sıkıcı ama kendine has bir hava katmış.
Apayrı bir dünya kurmuş. Bir Wes Anderson dünyası.
Ve tabii Alexandre Desplat müziklerinin de bir adaylık getirmesi çok muhtemel.
Buysa, çocukların birlikte dans ettiği; Françoise Hardy'den, Le Temps De L'amour:
"-No, thanks". + "Yes thanks"
NeFilm puanı: 7.5/10
NeFilm puanı: 7.5/10

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder