21 Mayıs 2013 Salı

BOŞ KOLTUK: Küçük Bir Kasaba Hakkında Büyük Bir Roman


THE CASUAL VACANCY


Harry Potter sonrası nasıl bir romanla karşımızda olacağı uzun süredir merak konumuzdu J.K. Rowling’in. Nihayet çıktı, nihayet aylar sonra Türkçe’ye çevrildi, ben nihayet alabildim, sınavlardan derslerden fırsat bulup okuyabildim, ve nihayet hakkında yazma fırsatı buldum.



Kısaca konusu: Pagford adında şirin bir kasabanın belediye meclisi üyesi Barry Fairbrother’ın ani ölümüyle belediyede boş kalan koltuğa sahip olmak için yaşananlar, varoş mahallesi Fields’tan kurtulmak için çabalayan Pagford sakinleri, Barry’nin hayatına bir şekilde dokunduğu insanların yaşantısında meydana gelen zincirleme değişiklikler...



Konusunu değil, ana fikrini ve karakterlerin derinliğini sevdim. Ve fakat konu, bir romanda verilmek istenen düşüncenin karakterler aracığıyla anlatılabilmesini sağlar. Bu nedenle elbette ki konu çok önemlidir. Bu anlamda, çok iyi bir anlatıcı olan J.K. Rowling’in bu kez fikri aktarabileceği sağlam konuyu bulamadığını düşünüyorum. Küçücük, bizim bir türlü önemseyemediğimiz bir konuyu çok büyük, çok etkileyici bir mevzuymuşçasına anlatmış.
İlk yarısını J.K Rowling hatrına zor okudum.
Sizi okumaya devam ettiren şey, J.K. Rowling in lezzetli üslubu, hafif esprili ve alaycı dili ve çok doğru tespitleri.
İkinci yarısını ise elimden bırakamadım.
Hatları çok net çizilmiş ve katmanlandırılmış karakterlerle dolu bir roman Boş Koltuk. Belediye seçimi hikayenin bahanesi.

Hakkında okuduğum eleştirilerde “bunu Harry Potter’ı yazan kişi yazmış olamaz, bambaşka bir üslubu var” türü sözlere rastladım. Böyle düşünenlere müsaadenizle roman okumaktan, üslup tahlili yapmaktan hiçbir şey anlamadıklarını söylemek istiyorum. Çünkü bu üslup son derece J.K Rowling.
Her zaman anlatmaya çalıştığım bir şey vardı Harry Potter’a burun kıvıranlara. Harry Potter’dan sihri çıkarın. Geride kalan çok güçlü bir insanlık eleştirisi, insanı insan yapan değerler, keskince ayrılamayan iyi ve kötü, her şeyin altta yatan sebeplerle göründüğünden farklı olabileceğini gösteren, hayata, insana dair yüzlerce detay, masumiyet ve her şeye rağmen umut vardı.
En mühimi, Harry Potter temelinde ayrımcılık hakkında yazılmış bir romandı. Ana teması sınıf ayrımcılığıydı. En kısa şekliyle safkanlar ve muggle kökenliler arasındaki iktidar mücadelesiydi bahsedilen. Sadece iyi ve kötü değil, siyah ve beyaz arasında grinin elli tonu vardı.
Boş Koltuk da bu temalar çevresine örülmüş bir roman.

Yine J.K. Rowling’in çok vurguladığı bir konu olarak kadın erkek ayrımcılığı da yer buluyor. Herkes Doktor Vikram’a hayranken eşi Parminder’ın bu kadar sevilmemesinin, nedeni bence kadın oluşu. Parminder’ın agresif tavırlarının nedeni en başta kadın oluşundan ötürü yaşadığı ayrımcılık; bu nedenle her zaman savunma halinde. Tabii ki aşk evliliği yapamamış olması, aşık olduğu adamınsa artık hayatta olmaması da cabası.
Krystal’ın kendini kurtarmak için bulduğu tek yol yine en çaresiz, sıkışmış kadın çözümü olan Şişko’dan hamile kalmak. Onun bir çeşit erkek yansıması olarak Şişko Stuart’a herkes hayranken Krystal kadın olduğu için toplumca aşağılanan kişi oluyor.
Eşlerinin yaşadığı hayata hapsolmuş kadınlar Mary Fairbrother ve Samantha Mollison; bir erkek için tüm hayatını değiştiren ve buna değmediğini gören Kay; tüm hayatını eşine adamış ve son demlerinde aldatılmış bir hayat sürdüğünü öğrenen (hak etmedi değil) Shirley Mollison; kaderin ve Obbo’nun eline oyuncak olmuş Terri...
İyi erkekler de yok değil ama, tam bir feminist J.K. Rowling.


Bir de kadının kadına ettiğini başka kimsenin yapmadığını gösteren kadın kadına çekemezlikler ve acımasız detaylar...

Harry Potter sonrası gelen ilk roman olunca kıyaslamamak, ilişkiler ve benzerlikler kurmamak imkansız.

Bana kalırsa bu, esasen Krystal’ın romanı. İçinde çok büyük bir potansiyel bulunduran, çok zeki, hayat dolu, lider ruhlu bir genç kız Krystal. Sadece toplumun kabul edilen bir bireyi olabilmek için taktığımız maskeleri takmıyor, takmaya niyetlenecek olsa beceremiyor. Hep çabalıyor fakat hayatın fırsat sunmadığı, anlatacaklarını dinlemeyen, yaşamasına izin verilmeyen bir düzenin içinde.
Biraz “Santiago Nasar seni öldürecekler” vakasını hatırlattı bana.
Kendi çıkarları için at gözlükleriyle yaşayan toplumun çarklarında kayboldu bazı hayatlar.
Bu konuda söylenecek çok şey var. Yolun, nehrin yakınlarında yalnız yürüyen 3 yaşındaki bir  çocuğa üstü başı pis olduğu için kimsenin aldırış etmemesi ile tam olarak tarif edilmiş -ki çocuğu görmeyen kalmamıştı.
Ve esas dertleri gölgeleyen yüzeysel sorunlarında boğuldu bazı hayatlar.
Sonunda herkes kendiyle ve hayatıyla yüzleşti.

Sevdiğim bir husus da aile vurgusu. Bir ailenin içinde herşeyin olabileceleği, yaşanabileceği ve ne olursa olsun, iyi niyetli oldukça ve küçük de olsa sevgi barındırdıkça ailenin devamlılığı... Andrew’nun aslında hep onu sevmesini istediği ve takdir beklediği babasına verdiği cezayı da (ifşa edilen herkesin çocuklarınca cezalandırılması çok iyiydi bu arada), takındığı tavrı da, dost kazığı yiyince bir aile olduklarını düşünüp babasını affetmeye karar verişini de, kaybetmediği umudunu da, yeni bir başlangıç için duyduğu hevesi de çok sevdim.
Favori karakterim Andrew Price.
Yine sevdiğim bir detay da Samantha’nın kilisedeki doğum gününde adi Gavin’a evliliklerin iç yüzünü dışarıdan bakanların asla bilemeyeceklerini, o yüzden peşin hüküm vermemesi gerektiğini söylemesiydi. Aslında bu Miles’la olan ilişkisini özetliyordu, haklıydı da.
Sözde birinci vatandaş olup, tüm kasabayı tanıyıp iyi geçinen ama doğum gününe gelen kızının geldiğine pişman olduğu sözde mükemmel fakat adi, çünkü temelinde sevgi yatmayan bir anne-baba da mevcut, Mollison’lar.
Çok uçlarda yaşamanın doğru birşey olmadığını söyler gibi Boş Koltuk. Merhametli olmak, affetmek ve dinlemek gerek. İnsanları yargılamak, kolayca karar vermek doğru değil.

J.K. Rowling anlatımı sımsıkı elinde tutuyor, her cümleyi işliyor.
3. şahısla anlatıyor ama sırası geldiğinde her karakterin jargonuna uygun kelimeler kullanıyor, bu da okumayı oldukça keyifli hale getiriyor.
Sıradaki her karakterde onunla özdeşleşmenizi sağlıyor.
Samantha’nın fantazilerine ortak oldum, Simon Price’ın sofrasında çocuklara ve karısına bağırdıkça gerildim, Colin Wall’la panikledim, Sukhvinder’le ezildim.

Konu içinde konu anlattığı parantezleri sevmedim ve görsel tasvirleri yetersiz buldum.


Pazarlama tekniği olarak Harry Potter’dan bağımsız bir roman olduğunu vurgulamak için yetişkin romanı denip durmasına da sinir oldum.
Öncelikle yetişkin romanı demek; cici kızların ağzına almayacağı tecavüz, taciz, ensest, orgazm, sakso, düzüşmek, cinsel fantaziler, aldatma, sigara, uyuşturucu ve sair kelime ve kavramları içermek demekse; evet yetişkin romanı. Fakat şimdiki çocukların, gençlerin internette, gazetelerde okuduklarının yanında bunlar zaten devede kulak.
Ayıp fıkralar anlatan bir çocuk gibi eğreti durmasına neden olan bir naiflik var.
Yetişkin kitabı demek bu değil bence.
Harry Potter bundan daha yetişkin kitabıydı. Net.

En sevdiğim kısımlardan biri Barry Fairbrother’ın cenazesinde hoparlörlerden Umbrella’nın (Barry'nin kaptanı olduğu okul kürek takımının şarkısı) yükselişiyle konukların şaşkınlık yaşadığı bölümdü. Krystal'ın da çok sevdiği:

                                                  You had my heart
                                                  And we'll never be worlds apart
                                                  Maybe in magazines
                                                  But you'll still be my star...



Boş Koltuk’un filmi değil, dizisi yapılacakmış. Benim kafamda Howard = Michael Gambon.

Türkiye’de Doğan Kitap tarafından yayımlandı ve Dost Körpe çevirdi. Gönül isterdi ki alışık olduğumuz ve sevdiğimiz gibi yine Sevin Okyay - Kutlukhan Kutlu ikilisi çevirsin ve YKY yayınlasın. Çok olmasa da, anlatım bozukluğu olan cümleler var.

Bir de, bu berbat kapak için Mario J. Pulice’i, Joel Holland’ı (ve başka kimin fikri değdiyse) tebrik ediyorum. Nasıl başardınız beyler, daha kötüsü olamazdı. :) Türkçe kapak ondan da kötü görünüyor.



J.K. Rowling’in Harry Potter gibi bir efsanenin ardından yeni baştan bir roman yazıp, Harry Potter’ı türetme kolaylığına kaçmaması, kendini Harry Potter’ı yazan kadın olarak değil, bir yazar olarak konumlandırmasından çok etkilendim.

Daha yazacak çok detay var ama artık susuyorum.
Daha nice romanlara, J.K. Rowling. Hayranın olmaya devam ediyoruz.


NeKitap Puanı: 6.5/10


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...