28 Mayıs 2013 Salı

NURİ BİLGE CEYLAN VE TAŞRA ÜÇLEMESİ: MAYIS SIKINTISI (1999)

“Ben mayıs aylarını hiç sevmem. Hep içime sıkıntı çöker, hep bir terslik olur nedense”.



Kısaca konusu: Muzaffer belgesel çekmek üzere ailesinin yanına, Yenice’ye gelir. Maddi imkansızlıklardan ötürü filmde annesini ve babasını oynatmaya karar verir. Saffet de üniversiteyi kazanamayınca çalışmaya başladığı fabrikadan ayrılır, ona İstanbul hayallerinde yardımcı olmasını bekleyerek Muzaffer’e yardımcı olmaya başlar. Babası, topraklarının devlet tarafından istimlak edileceği endişesindedir. Küçük Ali ise halası babasına müzikli saat almasını söylesin diye bir yumurtayı kırk gün cebinde taşımaya çalışmaktadır...

Cepte yumurta taşıma hadisesi çok şeker değil mi? :) Ali müzikli saat isteyince halası babasından istemek için bir şart koşuyor: yumurtayı kırmadan kırk gün cebinde taşıması. Asıl niyeti çocuğa sorumluluk almayı öğretmek. Ali’nin başta ısrarla hile yapmaması, sonra yapması, vitrindeki saatlere bakması, sonra da gözünü müzikli çakmağa dikmesi, çocuk dünyasını çok güzel yansıtan detaylardı. Bu da onun imtihanı, onun sıkıntısıydı.


Film içinde film izliyoruz. Muzaffer’in çektiği film, Kasaba. Resmen öyle değil, ama öyleymiş gibi. Nuri Bilge'nin bir öncesinde çektiği film olan Kasaba.
Muzaffer Özdemir'le Nuri Bilge Ceylan'ın benzerlikleri de ortada.
Yine kısmen otobiyografik bir film Mayıs Sıkıntısı.

Film çektikleri sahneler inanılmaz tatlı :)



Muzaffer’in annesi ve babasını NBC'ın anne babası oynuyorlar. Bu kez ikisi de kendi sesleriyle oynuyor. Çok tatlılar :) Diyaloglarda zaman zaman yapaylık olmuyor değildi ama çok sevdim, özellikle babasına ba-yıl-dım. Kendisi Amerika’da da eğitim almış yüksek ziraat mühendisiymiş; hakkında biraz araştırma yapmasam, role inanabilirdim.
(Annesi bir ara film çekiminde kızıp “zaten soktunuz beni bu köylü giysilerinin içine" dedi, ki gerçekte de söylediğini tahmin ediyorum, çok güldüm :))
Filmdeki baba karakterini de, kendisini de çok sevdim. Emin Ceylan gerçekten güzel bir insanmış. Gerçekten insanmış. Kızının yazdığı bu yazı beni çok duygulandırdı. Nur içinde yatsın. Çok seviyorum onu.

“Allah nasip ederse bir yirmi yıl daha yaşamak istiyorum”.


Mayıs Sıkıntısı’nı izlerken tanıdık geldikçe daha önce izlemeye kalkışmış olduğumu fark ettim :) Yalan yok, insanın uykusunu getirebiliyor :) Bu kez de genelde yaptığım gibi arada biraz kestirmişim.

Filmde en sevmediğim şey yine ses oldu. Ses uzmanı değilim fakat, kötü ya kötü. Adam 100 metre ilerde yürürken biz neden onun sözde ayak seslerini duyuyoruz? Yine ilerde kaplumbağa yürürken çatur çatur sesler... Öff.
Ben doğada aynı anda bu kadar kuş, köpek, börtü böcek sesi, ağaç hışırdamasını bir arada duymadım.

Kitsch detaylarla dolu, Türk insanının sıcaklığını, saflığını gösteren, sevdiren, doğal konuşmalarla günlük hayatı olduğu gibi gösteren bir film Mayıs Sıkıntısı.
Kasaba'ya kıyasla çok çok dahi iyi, teknik yönden de, senaryo açısından da.
Daha kalpten, daha sıcak.
Hayatı ayna gibi yansıtan bir film. Fakat hayattan daha sıcak.

1 yorum:

Ahmet dedi ki...

muhtemelen okunmayacak bu yorum ama yine de yazayım.. o ses efektleri pastoral yanı açığa çıkarmak için o kadar belirgin tutulmuş bana kalırsa. noktasına virgülüne ve kelimesi kelimesine katıldığım bir yazı olmuş :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...