Evet
Çiçek Abbas. Konumuz ciddi ciddi Çiçek Abbas.
Abbas,
minibüs şoförü Şakir’e muavinlik yapmaktadır. Şakir, Nazlı’yı bir yıldır evlenme
vaadiyle oyalamaktadır. Nazlı, babasının isteğiyle minibüsü olduğu için Şakir’le
sözlenmiştir. Fakat Şakir’in gözü dışarıdadır. İki yüzlü Abbas’ın gözüyse Nazlı’dadır.
Nazlı’yı elde edebilmek için fırsatları değerlendirir ve Şakir’i karşısına alır…
Bu kadar
karikatürize ve yüzeysel karakterleri derinlemesine analiz etmeye kalkmak tabii
ki komik olur. Olsun varsın, ah çekinme! Bırakın iki dalgamızı geçelim.
Televizyonu
genel olarak geceleri reklam arası Türk filmi koyan ucubik kanallardaki yeşilçam
filmlerini izlemek için kullanıyorum. Birkaç filmle beraber Çiçek Abbas, bu kanallarda
batmayan güneş gibi. Daha iyi bir şey yoksa çaresiz izlemeye başlıyorum. Ve Abbas
Şakir’i taklit eder vaziyette kırmızı deri ceketiyle, o salak botlarıyla
belirdiği andan itibaren sinirden zap yapamayacak hale geliyorum. Hele filmin her şeyi arak Abbas'ın arkasında duruşu, ona kazandırışı yok mu... Tabii ki acıyıp sinsi Abbas'la empati kuracak değilim, Allah muhafaza. Abartma, salla demeyin. Bırakın başka
dert yokmuş gibi iki nefret kusalım.
Abbas’ı
Şakir’in deyimiyle şebeğe dönmüş halde her görüşümde aklıma tanıdığım o kadar çok kişi geliyor ki… Ceketin aynını giydi diye kendini oldu sananlar... Artık onun da minibüsü var diye denk olmayı geç, üstünlük taslayanlar... Senden
çaldığını sana satmaya kalkanlar... Saygısızlaşanlar.
Burada
bence meselenin aslı ne hayat kurmak, ne minibüs, ne Nazlı. Şakir kasap dükkanı sahibi olsaydı Abbas
gider tam karşısına kasap dükkanı açardı. Pazarcılık yapsaydı karşısına tezgahı
açar, aynen onun gibi bağırırdı. Nazlı değil Ayşe olsa Abbas Ayşe’yi isterdi,
Fatma olsa Fatma’yı. Sadece Nazlı'yı seviyor, bütün bunları Nazlı için yapıyor olsaydı neden Şakir kılığına girsindi?
Tik-si-ni-yo-rum.
Yanında
çalıştığın adamın kadınına göz diktin. İşine göz diktin. Kılığına kıyafetine
jargonuna kadar göz diktin. Bırak kınanmayı, destek gören de sen oldun.
Sen bir
ömrü kıskançlık içinde geçirdin Abbas.
Toplumdan bana ne, tam bir zavallısın Abbas.
Senden de, senin gibilerden de nefret ediyorum Abbas.
Herşeye
tamam. Mahalleliye ne oluyor? Size ne? Garibanın teki minibüs aldı ya, hepsi
kendi almış gibi alkışlar, kahvede şak şaklar…
Bu kalibredeki bir filmde tabii ki karakterlere varoluş sorgulatmalarını bekleyecek kadar umutlu değilim hiçbir zaman. Ama
yönetmen Sinan Çetin, senarist –bir Altın Portakal da buradan kazanan- Yavuz
Turgul neden bu ezik goygoyunu yaptı diye düşünürken şunu buldum:
“Senaryoyu
yazan Yavuz Turgul bu film için o dönemde gazetelerde haber olan bir
minibüs şoförünün sevdiği kızı kaçırması olayından ilham aldığını belirtmiştir.
İlk taslakta, filmin yoksul ama iyi kalpli kararkteri Abbas, filmin sonunda
sevdiğine kavuşamıyor, kuytu bir yerde minibüsünün içinde donmuş bir halde ölü
bulunuyordu. Bir televizyon programına katılan Sinan Çetin bu konuda
şunları söylemiştir: Film o kadar dramatik gidiyordu ki, filmin iyi
kalpli kahramanının sevdiğini elde etmesini çok istedik. Bu aynı zamanda o
zamanki toplumun kabuklarının değişmesi için de çok önemli bir fırsattı.
Genelde filmler kötü sonla bitiyor, insanlar eve ağlayarak gidiyordu. Abbas çok
emek vermişti, hayalleri vardı, işine çok bağlıydı, bazen hayat istediklerinizi
size vermez ama biz Abbas'a hak ettiğini vermeliydik ve verdik…”
Deseler
de sen bağlamdan nedeninin tamamını çıkar.
Bu
adamlar sistemi çözmüşler. Milletin ne istediğini biliyorlar. Bu yüzden bu kadar başarılı oldular, bugün hala
varlar.
“Kimse
kendi olamaz bu ülkede! Yenikler ve ezikler ülkesinde varolmak bir başkası olmaktır.
Bir başkasıyım, o halde varım!
…
Ey
yenikler! Ey ezikler! Ey lanetliler! Ey unutulmuşlar! Ey önemsizler! Korkmayın,
kimse kendisi değildir, kimse! Yerinde olmak istediğiniz krallar, mutlular,
padişahlar, ünlüler, yıldızlar, zenginler de öyle. Onlardan kurtulun! O zaman
size sır diye verdikleri hikayeyi onların yokluğuyla siz bulmuş olacaksınız.
Öldürün onları! Kendi sırrınızı kendiniz kurun, kendi esrarınızı kendiniz
bulun!” [Pamuk, O. (1990). Kara Kitap. İstanbul: Can Yayınları]
Anlatabildik
mi?
Ve sen, sen
de bu yazıyı muhtemelen hak vererek okudun Abbas.
1 yorum:
Ters köşe:)
Okuyanları penaltı gollerinde topun gittiği köşenin tersine uçan kaleciler gibi hissettiren bir yazı olmuş..
Kimse Abbas'a bu açıdan yaklaşmamıştır herhalde.
Kendi olabilmekten daha zor olanı, insanın kendi kalabilmesi sanırım:
Kayıplara ve fırsatlara rağmen!
Yorum Gönder