“Onlar bir tek televizyona inandılar. Televizyonu çok
izleyen insanlar, bilgili insanlardır. Televizyona inanan insanlar ise
aptaldır”.
Dar ayakkabıyla yaşamak, Dušan Kovačević’in yazdığı,
İntiharın Genel Provası ve Buluşma Yeri’yle birlikte oluşturdukları üçlemenin
son oyunu. Bu üç oyunun birbirleriyle bağlantısı yok ancak sistemi, insanları
ve yaşamdaki değerlerin geldiği noktayı eleştirmeleri ve ölüm unsurunu
içermeleri açısından ortak noktalar taşıyorlar.
İstanbul Şehir Tiyatroları’nda bu sezon sahnelenmeye
başlandı ve bunu da diğerlerini de olduğu gibi Nurullah Tuncer yönetmiş.
Üçünün bir ortak noktası da Şehir Tiyatroları’nın gediklisi Bennu
Yıldırımlar’ın rol alması.
Bir ayakkabı fabrikasında kuruluştan beri çalışan işçiler,
patronun hataları sonucu fabrikayı batırmasıyla maaşlarını alamadıklarından,
açlık grevine başlamışlardır. İlk perde, işçilerin yaşam şartlarını ve grevde
yaşadığı zorlukları gösteriyor bizlere. Bu sırada patronu ve kendince halinden
anladığı işçiler arasında sıkışıp kalmış bir menajer, sürekli olarak işçileri
ikna çabasındadır. Perdenin sonunda ikna oldukları üzere işçiler, yaşadıkları
insanlara ders olsun diye “Benim Numaram Kazanacak” adlı Biri Bizi Gözetliyor
türü yarışmaya katılmaya razı olurlar.
İkinci perdenin başlangıcında tiyatro sahnesi televizyon
haline, tiyatro izleyicisi de televizyon seyircisi haline geliyor ve “Benim
Numaram Kazanacak” programını seyrediyoruz adeta. Bu bölüm reality showlarda
görmeye alışkın olduğumuz gibi, yarışmacıların özel hayatları deşildikçe ortaya
çıkan skandalları da içerdiğinden, eğlenceliydi. Tam bir reality show gibi
güldürürken olayların perde arkasını gösteriyor; dram üzerinden yaratılan
komedinin kısa olacağı bilindiği gibi son buluyor ve bizleri etkileyici bir final
karşılıyor.
İlk perdeyi az, ikinci perdeyi çok beğendim.
Dar Ayakkabıyla Yaşamak, medyanın insanları nasıl kullandığı
ve sömürdüğü gerçeğini işleyen bir kapitalizm eleştirisi. Günümüz dünyasındaki
kurgulanmış oyunları, kandırmacaları gösteriyor ve bir insan hayatının ne kadar
değer gördüğünü, daha doğrusu görmediğini bize fark ettiriyor.
Dram yönü en ağır basan karakter olduğundan en çok
Veseli’den etkilendim. Ayakkabı fabrikasında yapıştırıcının başında çalışan, bu
nedenle akciğer hastası olan, sürekli hırlayan, öksüren, tıksıran Veseli’yi canlandıran
Nihat Alpteki görünenden daha zor bir oyunculukla baş ediyor olmalı.
Medya patronu ve sunucu Maldiv Bey’i canlandıran Tankut Yıldız
da sevimsiz hatta iğrenç sömürücü rolünde, iyi bir oyunculuk sergiliyor.
Bennu Yıldırımlar’ın canlandırdığı karakterler farklı
yönlerde de olsalar bana hep benzer kişilermiş gibi geliyor artık.
Sevmediğim ve hatta çok rahatsız olduğum hususlar –ki yalnız
değilim- esas olarak ışık ve sesle ilgili. Serinin diğer oyunlarında da olduğu
gibi, dekorda sürekli yanıp sönen rengarenk ışıklar gözü yormaktan başka bir
işe yaramıyor. Hiçbir gereği de yok. Yine işçilerin kasketlerindeki ışık
seyirciyi kasten rahatsız etmek için kullanılsa da, gereksiz. Efektlerde aniden
açılan seslerin volümleri de rahatsız edici ölçüde yüksek.
Bir diğer sevmediğim nokta da ilk perdedeki işçi dramının
seyirciye kendini iyice kötü hissettirmesi niyetiyle fazla uzatılmış olması.
Şikayetlerim bunlardan ibaret sayın tiyatrosever blog okuru.
Bir de dağ kafalı bonus saçlılar azıcık kafalarını
çalıştırsınlar, tiyatroya saçlarını toplayarak gitsinler, ok?
Şehir Tiyatroları’nda iyi bir oyuna rastlamanın çok zor
olduğu bu günlerde Dar Ayakkabıyla Yaşamak bir istisna oluşturmuş. Oyun
seçmekte kararsızlara yardımcı olacaksa, izlemenin vakit kaybı
olmayacağını söyleyebilirim.
NeTiyatro puanı: 7/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder