12 Temmuz 2013 Cuma

NURİ BİLGE CEYLAN VE TAŞRA ÜÇLEMESİ: UZAK (2002)


Mahmut, boşanmış, yalnız yaşayan, İstanbul’da tutunmaya çabalayan bir fotoğraf sanatçısıdır. Yusuf, iş bulabilmek umuduyla fotoğraf sanatçısı kuzeni Mahmut’un yanına İstanbul’a gelir... Bozulan düzenleri, birbirleriyle giderek kopuklaşan ilişkileri, tutunmaya çalıştıkları hayatları ve sona ermeyen yalnızlıkları izlediğimiz, usta oyunculuklarla dolu bir film Uzak.
Ve bu filme en yakışabilecek isme sahip. Her şeyden uzaklar; kendilerinden, hayallerinden, insanlardan, sevdiklerinden, memleketlerinden...
Uzak, yalnızlığın ve kendinden uzaklaştıkça kimseye yaklaşamayan karakterlerin hikayesi.

28 Mayıs 2013 Salı

NURİ BİLGE CEYLAN VE TAŞRA ÜÇLEMESİ: MAYIS SIKINTISI (1999)

“Ben mayıs aylarını hiç sevmem. Hep içime sıkıntı çöker, hep bir terslik olur nedense”.



Kısaca konusu: Muzaffer belgesel çekmek üzere ailesinin yanına, Yenice’ye gelir. Maddi imkansızlıklardan ötürü filmde annesini ve babasını oynatmaya karar verir. Saffet de üniversiteyi kazanamayınca çalışmaya başladığı fabrikadan ayrılır, ona İstanbul hayallerinde yardımcı olmasını bekleyerek Muzaffer’e yardımcı olmaya başlar. Babası, topraklarının devlet tarafından istimlak edileceği endişesindedir. Küçük Ali ise halası babasına müzikli saat almasını söylesin diye bir yumurtayı kırk gün cebinde taşımaya çalışmaktadır...

27 Mayıs 2013 Pazartesi

NURİ BİLGE CEYLAN VE TAŞRA ÜÇLEMESİ: KASABA (1997)

Ülkemizin gurur kaynağı, medar-ı iftiharı yönetmen Nuri Bilge Ceylan, 1959 yılında İstanbul’da doğmuş. Çocukluğu Çanakkale’nin Yenice ilçesinde geçmiş. Ardından ailecek yeniden İstanbul’a gelmişler. 1976 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Kimya Mühendisliği okumaya başlamış fakat, siyasi olaylardan ötürü iki yıl sonra bırakmak zorunda kalmış. ’78 yılında bu kez Boğaziçi Üniversitesi’nde Elektrik Mühendisliği bölümüne başlamış. Burada fotoğraf ve sinema klüplerinde görev almış, bir yandan da seçmeli sinema derslerine girmiş. 6 yıl sonunda mezun olmuş ve sonrasında yurtdışına çıkmış, hayatta ne yapacağı konusunda kararsızlıklar yaşarken dönmüş ve askere gitmiş. Bir buçuk yıl süren askerlik sırasında sinema yapmak istediğine karar vermiş. Askerlik sonrasında Mimar Sinan’da sinema okumaya başlamış ve fakat yaşı 30’a dayanmış yaşlı bir öğrenci olduğundan iki yıl sonrasında hayata atılmak üzere okuldan ayrılmış. Fotoğrafçılıkla hayatını sürdürmüş bir yandan ve ilk kısa metrajlı filmi Koza’yı bitirdiğinde yaşı 35 – 36 civarında.
Kendisi hakkında pek çok yerde rastlayabileceğimiz bu bilgileri ben neden mi yazdım? Şunun için yazdım... Benim buradan anladığım ve ifade etmek istediğim şudur: Yetenek, sanatçı ruh içten gelir. Fakat yine de yönetmen doğulmuyor, yönetmen olunuyor (Elektrik mühendisi de olunabilirdi). Sanatçı ruhun öne çıkmasına önce bir karar vermek, sonra izin vermek gerekiyor.
Birçok geleceği konusunda kararsız, sınırlarına hapsolmuş ve çaresiz olduğunu düşünen kişi için bunların fazlasıyla anlam ifade edeceğini biliyorum. Düşünmek, kendini dinlemek, kendine izin vermek, kararlı olmak gerekiyor. Bizi biz yapan, seçimlerimiz.
Su doğru kanalda akacaktır sevgili içindeki sese kulak vermeye mail blog okuru.


61. Cannes Film Festivali’nde aldığı en iyi yönetmen ödülü sonrasında Üç Maymun’u izleyerek tanışmıştım ben Nuri Bilge Ceylan’la.
Geçende “neyin var” sorusuna “bilmem, mayıs sıkıntısı herhalde” diye gayriihtiyari cevap verdiğimde ne espri yapmak niyetindeydim ne de cümle arasına iki entel dantel kelime sıkıştırmak istemiştim. Öylece söylediğim deyimin literatürüme yerleştiğini fark ettiğimde önce hala Mayıs Sıkıntısı’nı izlememiş olduğumu, ardından da daha sadece bir Nuri Bilge filmi izlemiş olduğumu kederle fark ettim. Yapmayı planladığım -ve elbette ki ertelediğim- başka film serileri ve yazıları bırakıp tam zamanıyken izlemeye karar verdim ve sizlerle de paylaşarak Nuri Bilge Ceylan’ı birlikte iyice tanıyalım istedim.
Mayıs Sıkıntısı’nın “Taşra Üçlemesi” olarak da bilinen, NBC’ın yarı otobiyografik öğeler taşıyan filmlerinin ikincisi olduğunu böylece öğrendim. Bu nedenle önce Kasaba’yla başlıyoruz.

21 Mayıs 2013 Salı

BOŞ KOLTUK: Küçük Bir Kasaba Hakkında Büyük Bir Roman


THE CASUAL VACANCY


Harry Potter sonrası nasıl bir romanla karşımızda olacağı uzun süredir merak konumuzdu J.K. Rowling’in. Nihayet çıktı, nihayet aylar sonra Türkçe’ye çevrildi, ben nihayet alabildim, sınavlardan derslerden fırsat bulup okuyabildim, ve nihayet hakkında yazma fırsatı buldum.



Kısaca konusu: Pagford adında şirin bir kasabanın belediye meclisi üyesi Barry Fairbrother’ın ani ölümüyle belediyede boş kalan koltuğa sahip olmak için yaşananlar, varoş mahallesi Fields’tan kurtulmak için çabalayan Pagford sakinleri, Barry’nin hayatına bir şekilde dokunduğu insanların yaşantısında meydana gelen zincirleme değişiklikler...

20 Nisan 2013 Cumartesi

Pera Müzesi’nde Son Haftasonu Ziyareti: Nickolas Muray & Çöl Ve Deniz Arasında

Gitmek istediğim sergileri daha çok var, nasılsa giderim diyerek erteler, sonra da genelde kaçırırım.
Pera Müzesi'nde sergilenen, 21 Nisan pazar günü sona erecek olan Nickolas Muray fotoğraf sergisi ve Akdeniz kıyısındaki Arap ülkelerinden sanatçıların resim, heykel gibi eserlerinin bulunduğu Çöl Ve Deniz Arasında'yı nihayet bir gün kala ziyaret edebildim. Buyrunuz:


Nickolas Muray




Amerika’ya cebinde 25 dolarla ve 50 İngilizce kelime bilerek gitmiş Macar fotoğrafçı Nickolas Muray (vay be), kariyerine moda dergilerine portre fotoğraflar çekerek başlamış ve birdenbire ünlü olmuş. Hollywood ünlülerinin ve Coca Cola, Dodge, Camel gibi pek çok markanın reklam fotoğraflarını çekmiş. Renkli fotoğraf döneminin başlamasıyla doğal renkli fotoğrafları ilk kullananlardan biriymiş. Günümüz fotoğraflarında bile etkisi gözlenen, 20’li 30’lu yıllarda çığır açmış bir moda fotoğrafçısıymış Muray.
*Antony, Kleopatra, Cecil DeMille Coca-Cola reklamında
Çok da çapkın bir adammış. Birçok kadınla ilişkisi, evlilikleri falan olmuş ama asıl tutkusu Frida Kahlo'ymuş. Frida’nın çoğu fotoğrafı da kendisine aitmiş. Söylendiğine göre on yıllık bir aşk ilişkileri olmuş. 
“Nick, seni bir meleği severcesine seviyorum… Seni asla unutmayacağım, asla, asla. Sen benim hayatımsın.” – Frida.  
Frida’yla Diego boşandıklarında Nick onunla evlenir sanıp umutlanmış. Diego dururken... Tabii ki Frida Diego’yla tekrar evlenmiş. Frida’ya bak sen yalnız. Az değil :) Eee, “Kadınlar kendilerini seven erkeklere gülerler” demişler. Nick en azından biraz twitter karıştırsaydı bu kadar ümitlenmezdi diye tahmin ediyorum. 
“Lütfen en kısa zamanda yaz bana. Senin olan Nick.” (Yazmadı).
*Frida, İki Frida'yı boyarken.

*Ben ve Pağanlarım'ın önünde -belki gizli bir hüzünle- Frida bize doğru bakarken, Nick'in ona aşkla bakışı, ah ki ne ah.

Kendi gözlem ve fikirlerimden bahsedecek olursam, çekildiği ve hazırlandığı zamanları da düşünecek olursak fotoğrafların kalitesi hakkında diyecek sözüm zaten olamaz. Fotoğraf konusunda uzman da değilim. Ancak fotoğraflar bu işi ticari olarak yapanlara ders verecek nitelikte olduğu için etkilenmek zorunda da değilim. 
Resimlerin çoğunda ruh yok. Duygu yok. İnsan hikayesi yok. Güzel kadınlar, metalaştırılmış bedenler, reklamların, dergilerin –hele ki 30’ların o kusursuz dünyası… Kusurlu olan, gerçek olan, ruh katan, içinde hayat olan, Frida ve ona olan aşkı ve bundan doğan resimlerdi. Frida’yı bile güzel gösteren Nick'in aşkı ve sanatıydı; ki güzel bir kadın sayılmaz :) 
Nispeten etkileyici olanlar Frida’lı fotoğraflardı benim için.

Not: Cam karşısında yansımama engel olamadığımdan kendi çektiklerimi değil, alıntıları kullanmayı tercih ettim.

Çöl Ve Deniz Arasında

*Fahrelnisa Zeid,  Ürdün, Çölde Şölen, 1957
Akdeniz kıyısındaki Arap ülkelerinden sanatçıların modern ve çağdaş sanat eserlerinden oluşan bir sergi Çöl ve Deniz Arasında. Ürdün Ulusal Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki bazı eserlerden oluşuyormuş. Nickolas Muray sonrası gezmek iyi geldi.        
                                                                                             
             
*Hazem Zubi, Ürdün, İsimsiz, 2004
*Wijdan, Aşk, 2011 & Anta Ana, Ben Senim

 
*Laila Shawa, Filistin, İmkansız Rüya, 1988
*Mustafa Aliden, Tersine Zaman

İçlerinde en beğendiğim ve anlamlı bulduğum İmkansız Rüya oldu. Kaşları, gözleri, sürmeleri aynı, çarşaf renkleri ve desenleri farklı, dondurma yiyemeyen kadınlar.

*Ahmad Nawar, Mısır, Guneim Dağı & Rafik Al Kamel, Tunus, 1985
*Fahrelnissa Zeid, Ürdün, İsimsiz, Kuş kemikleriyle paleokristal



Başka sergilerle buluşmak üzere.
Sevgiler.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...